“–Üç şahıs vardır ki, kıyâmet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.” buyurdular.
Ebû Zer -radıyallahu anh- :
“–Adları batsın, umduklarına ermesinler ve hüsrâna uğrasınlar! Kimlerdir bunlar yâ Rasûlallâh?” diye sordu… Peygamber Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- :
“–Elbisesini (kibir ve gururundan dolayı kurula kurula) sürüyen, yalan yeminle malını pazarlayan ve verdiğini başa kakan!” buyurdular. (Müslim, Îman, 171)
Görüldüğü üzere, ardından başa kakma ve mihnet gelen riyâkârca infaklar, kulu sevap yerine azâba dûçâr eden ağır cürümlerdendir. Çünkü kalpler, nazargâh-ı ilâhîdir. İncitilmeye gelmez.
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- buyurur:
“Kendini beğenme! Yüzüne karşı seni övenlere îtibâr etme! Yaptığın iyilikleri insanların başına kakma, yaptığın işleri büyütme, verdiğin sözden dönme!
Başa kakmak, iyiliği bitirir; mübalâğa, hakîkati söndürür; sözünde durmamak ise Hâlık’ın da halkın da nefretini celbeder.”