devamı için görsellere tıklayınız
Bir akrabamız var fen lisesi müdürü karısı da anaokulu öğretmeni. Oğulları bu sene liseye giriş sınavına girdi. Sınava girmeden önce bir yıl boyunca hem özel öğretmen tuttular çocuk için, hem kendileri gece gündüz ders çalıştırdılar ona. Bütün misafirlikleri ertelediler, bütün gezileri iptal ettiler. Kimse evlerine gidemez oldu çocuk ders çalışıyor diye. O kutsal gün geldi çattı girdi sınava, sınava girmeden Yasin’ler tefriciyeler havada uçuştu.
Çok şaşırdım ister istemez, “Çalabiliyor musun peki?” dedim, gitti getirdi.Hiç abartmıyorum darbuka dile geldi elinde, öyle güzel çaldı ki hepimiz şok olduk… Şimdi bu çocuk çok iyi bir darbukacı olsa ne olur yani? Aileler çocuklarını artık materyalist felsefe ile yetiştiriyor.Cebine giren para kadar adamsın, bindiğin araba kadar itibarın var, oturduğun semt kadar gözdesin günümüzde.Herkes çocuğunun doktor, fizikçi, profesör olmasını istiyor.
İsmail bey eşinin ö-lü-mü-nden sekiz yıl sonra e-vl-enmeye karar vermiş, fakat her denemesinde çocuklarının son derece katı tavırlarıyla karşılaşmıştı…Tüm işlere yetişemiyor, evlerinde çocuklarıyla ilgilenecek ve ona hayat arkadaşı olacak biri olsum istiyordu. Görücü usulüyle kızkardeşi Necla’nın tanıştırdığı bir b-a-yanla ise öyle iyi anlaşmıştıki. Bu defa herşeyin iyi olacağına inanıyordu. Büyük oğlu Kemal’in bu durumu olumlu karşılayacağına düşünüyordu. Fakat hasta kızı Cemile ne derse desin kabul etmezdi. Ve Sema hanım’ı bir akşam çocuklarıyla tanıştırmak için yemeğe davet etmişti.Cemile ise kadının yüzüne bakmadığı gibi, daha ilk dakikadan,