Ben zengin bir iş adamının özel şoförüyüm

Evin kapısından içeri girdim. İçeride büyük bir sessizlik vardı, sadece hafif bir parfüm kokusu yayıldı etrafa. Adımlarımı dikkatlice atarak ilerledim. Salonun kapısı aralıktı. Kapıyı nazikçe itip içeri baktığımda, patronumun eşi, o her zamanki alımlı haliyle, karşımda duruyordu. Yüzünde sakin ama derin bir bakış vardı. Ne söyleyeceğini kestiremiyordum.
“Gel, otur” dedi, eliyle bana koltuğu işaret ederek. Sessizce oturdum. Kalbim hızla atıyordu, neyin ortasında olduğumu anlamaya çalışıyordum.
“Sanırım Vahap sana bazı şeylerden bahsetti,” dedi. Kafamı hafifçe salladım, ama ne demek istediğini tam anlayamıyordum.
“Sana gerçeği anlatmam gerekiyor,” diye devam etti. “Vahap, yıllardır bana güvenmiyor. Sürekli beni takip ettiriyor, her hareketimi izliyor. Ama bilmediği bir şey var; ben ona asla ihanet etmedim.” Sesi titremeye başlamıştı, ama aynı zamanda kararlıydı.
“Şüpheleri onun zihnini yiyor, beni suçluyor, ama aslında sorun onun içinde. Beni kaybetmekten korkuyor ama bunu yaparken bana olan sevgisini de yok ediyor.”
Bir an duraksadı, gözlerimin içine baktı. “Senin bu oyunun bir parçası olmanı istemiyorum. Vahap seni bu işin içine soktu ama ben senden sadece bir şey istiyorum: Doğru olanı yap.”
Sözleri kafamda yankılanıyordu. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Patronum bana güvenmişti, ama şimdi onun eşi bambaşka bir gerçeği önüme seriyordu. Bu durumda kime inanmalıydım?
Reklamlar