Sessizce işini yapıyor, sabah erkenden kalkıyor, akşam yorgun düşüyordu. Ne bir sitem ne de bir serzeniş…
Genç adam ilk haftalarda bu duruma sadece katlandı. Ama zaman geçtikçe, Elif’in sabrına, çalışkanlığına ve dürüstlüğüne farkında olmadan saygı duymaya başladı.
Bir gün yağmur altında birlikte süt taşırken Elif’in ayağı kaydı. Genç adam refleksle kolundan tuttu. Elif başını kaldırıp teşekkür ettiğinde, ilk kez göz göze geldiler. O an, içinde tuhaf bir his oluştu Günler haftalara dönüştü.
Genç adam artık kaçmayı düşünmüyordu.
Elif ona köydeki insanları tanıttı, birlikte çalışmayı öğretti. Para olmadan da yaşanabileceğini, emeğin değerini gösterdi. Akşamları soba başında oturup çay içiyor, sessiz sohbetler ediyorlardı.
Üç ay sonra, baba köye gelmeye karar verdi.
Oğlunu perişan, zayıflamış ve pişman hâlde görmeyi bekliyordu.
Ama köye vardığında gördüğü manzara karşısında adeta donup kaldı.
Oğlu, ahırın önünde çalışıyordu.
Üzerinde eski bir gömlek vardı.
Ellerinde nasırlar…
Ama yüzünde huzurlu bir ifade.
Elif ise yanında duruyor, ona gülümseyerek bir şeyler anlatıyordu.
Baba eve girdiğinde masa kuruluydu. Ev temizdi. Sıcak bir yemek kokusu vardı.
Oğlu, babasına sandalye çekti.
— Hoş geldin baba.
Ses tonu değişmişti. Ne kibir vardı ne de umursamazlık.
Baba şaşkınlıkla etrafına baktıSen… iyi misin? diye sordu.
Oğlu gülümsedi.
— Hiç olmadığım kadar.
Baba, Elif’e baktı.
Elif ise saygıyla başını eğdi.
O an baba anladı.
Bu evlilik bir ceza olmamıştı.
Bir ders olmuştu.Oğlu ilk kez gerçekten büyümüştü.
Ve baba, planladığı şeyin çok ötesinde bir sonuçla karşılaşmıştı…