Adam İstanbul'a Gelince



Çalışan eşler çocuklarına baktırmak konusunda oldukça zorlanırlar. Anneanne ve babaanne yoksa veya ço­cuklara bakmıyorsa, yandı gülüm keten helva. Çocuklar için bakıcı bulmak çok zor. Bulsan bile kadınların istekleri katlanılacak gibi değil. Dr. İbrahim'in başına gelenleri dinleyelim:

"Dr. İbrahim İstanbul'a gelince çocuğuna bakacak ka­dın arar. Bin bir güçlükle birisini bulur. Adı Gülay'dır. Gü­lay bekârdır ve fakir bir ailenin çocuğudur. Aile geçimini zorlukla sağlamaktadır. Gülay işe başlar. Kendisi güzel yemek yapar, ev işlerini becermektedir. Çocuklarla arası iyidir, evin hanımının güvenini kazanır. Gülay'ın bir şans­sızlığı vardır, o da sırtından kambur oluşudur. Fakat Gü­lay kendisi ve çevresi ile barışıktır. Sırtından sakat oluşunu mesele yapmaz.

Dr. İbrahim, bir gün Gülay'ın parmağında yüzük görür, açıklama bekler.

Gülay, "Ben nişanlandım" der.

"Kiminle?" sorusuna cevabı ibret vericidir ve derslerle doludur:

"Ben haddimi bilirim. Ben bir işadamı ile bir sanat­kâr ile bir memur ile nişanlanmayı hayal etmem. Ben an­cak benim gibi sakat biriyle nişanlanabilirim. Ben de öyle yaptım. Sağır ve dilsiz bir kişi ile nişanlandım, buna da şükrediyorum."

Gülay çok geçmeden evlendi. Düğünü çok kalabalıktı. Hemşerileri ve akrabaları onu yalnız bırakmamışlardı. Aradan zaman geçti. Gülay hamile kalmıştı. Dr. İbrahim, onu kadın-doğum uzmanına götürdü.
Reklamlar