“Bebekler,” diye devam etti, “bazen sadece kalp atışını duymak ister. Tanıdık bir ritmi…”
Defne o sırada hostesin üniformasının düğmesiyle oynamaya başlamıştı. Uçakta bir rahatlama dalgası yayıldı. İnsanlar derin nefes aldı. Kimileri bana bakıp gülümsedi, kimileri başını salladı.
Arka sıradan yaşlı bir adam seslendi:
“Hanımefendi, sakın tuvalete gitmeyin. Buradayız. Hepimiz buradayız.”
Gözlerim doldu. İlk kez yalnız olmadığımı hissettim.
Hostes Defne’yi bana geri verdi. Küçük bedenini tekrar kollarımda hissettiğimde dizlerimin titrediğini fark ettim. Oturduğum yere geri döndüm. Defne sakin sakin nefes alıyordu. Gözlerini kapatmıştı.
Tam o sırada, az önce bana bağıran adam ayağa kalktı.
İçimden “Yine başlıyor” diye geçirdim. Kalbim hızlandı. Ama bu kez sesi farklıydı. Daha alçak, daha kırılgandı.
“Ben… bir şey söylemek istiyorum,” dedi.
Uçaktaki herkes ona baktı.
“Az önce söylediklerim için özür dilerim,” dedi. “Kaba, acımasız ve yanlıştı.”
Bir an durdu, yutkundu.
“Eşim beni iki yıl önce terk etti. Oğlumla baş edemedim. Onu da kaybettim… mahkeme yoluyla. Çocuk ağlamasına tahammül edemiyorum çünkü bana hatırlatıyor. Ama bu benim bahanem değil.”
Sessizlik çöktü.
“Size bağırdım,” diye devam etti, gözleri bana dönüktü, “çünkü acınızdan korktum. Sizin gücünüzden korktum.”
Ne diyeceğimi bilemedim. Sadece başımı salladım. Affetmek kolay değildi ama o an, öfkenin bana bir şey kazandırmayacağını hissettim.
Yan koltuktaki genç kadın çantasından küçük bir oyuncak çıkardı.
“Ben bunu yeğenim için almıştım,” dedi. “Ama sanırım şimdi daha çok ihtiyaç var.”
Defne uyanıp oyuncağa baktı. Minik dudakları yukarı kıvrıldı. İlk kez… ilk kez yüzünde gerçek bir gülümseme gördüm. Kalbim o an paramparça oldu ama aynı anda yeniden birleşti.
Uçuşun geri kalanı sessiz geçti. Ama o sessizlik rahatsız edici değildi. İçinde anlayış vardı.
İndiğimizde, hostes yanıma geldi. Elime küçük bir kâğıt sıkıştırdı.
“Eğer konuşmak isterseniz,” dedi, “ben buradayım.”
Kâğıtta bir isim ve bir telefon numarası vardı.
Havalimanından çıkarken Defne uyuyordu. Yüzü huzurluydu. Ona baktım ve içimden kızım Elif’e seslendim:
Merak etme, dedim. Onu yalnız büyütmüyorum. Dünya bazen acımasız ama hâlâ iyi insanlar var.
O gün anladım ki hayat beni çok sert vurmuştu, evet. Ama tamamen yere sermemişti.
Ben hâlâ ayaktaydım.
Ve kollarımda bir gelecek taşıyordum.
Defne’nin nefesi göğsümde düzenli bir ritim tutuyordu.
Ve ilk kez uzun bir aradan sonra, korkudan değil… umutla ağladım.