MUSTAFA İLKER YÜCEL
Mehmet Eymür ekibinin MİT’e hakim olduğu 80’li yılların sonunda Doğu Perinçek’e suikast yapmakla görevlendirdiği Feyyaz Öztürk’le görüşmemizin dökümünü yayımlamaya devam ediyoruz. Öztürk bir önceki bölümde Perinçek’e suikast planının iptal edilmesinden sonra askere gittiğini, askerden sonra da yurtdışına çıktığını belirtiyor.
Öztürk, bu bölümde Mehmet Eymür’ün faaliyetlerini anlatmaya devam ediyor. Ayrıca İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in danışmanı ve Kurucular Kurulu üyesi Mustafa Hakan Ünser’in Mehmet Eymür’ün ekibinden olduğunu iddia ediyor.
Feyyaz Öztürk (FÖ): Söylenmedi. Sadece beni değil. O ara zaten Alper olabilir, yani isimde hata yapmak istemiyorum. O genç çocuk kırsaldaydı. Bir tane tesettürlü kadın dikkatimi çekerdi. Sonra yok oldu gitti. Onun nereye gittiğini bilmiyorum. Şey olayı vardı, ilk girdiğimde Esat Oktay Yıldıran’ı bir takip ettirme vardı o dönemde. (Aydınlık’ın notu: Esat Oktay Yıldıran, 12 Eylül Darbesi sonrası Diyarbakır Cezaevi'nde İç Güvenlik Komutanı olarak görev yaptı. Diyarbakır Cezaevi'ndeki görev süresi boyunca tutuklulara işkence yaptırdığına dair iddialar gündemi meşgul etti. Yıldıran, 22 Ekim 1988 günü bir suikast sonucu öldürüldü)
FÖ: Hiram Abas emri vermedi. Ama emir verilirken, emir de şöyle: Bir şahıs, önden bir izci var zaten onu tanıyan, hareketli takip yapıyorduk. Yaklaşık 3 haftada bir bana sıra geliyordu. Bu Ümraniye taraflarında bir yerden başlıyorduk. O 3 kişi, değişik şekillerde takibini yapıyorduk. Genelde otobüse, dolmuşa, minibüse binen biriydi. Biz kim olduğunu bilmiyorduk. Bir cumartesi günüydü, kışın. Akşam gazeteleri çıkardı Aksaray’da, orada gördüm bu adam takip ettiğimiz adam. Ondan sonra anlattılar, bizimle alakası yok. Rızgari üstlendi zaten olayı. Ama ona karşı herhangi bir silahlı eylem yok, sadece takip. Başka hiçbir şey yoktu.
FÖ: Fransa’ya geçtim. Bülent, teşkilat mensubu olarak Büyükelçilikte görev yapıyordu. Onu da rahmetli Salih Balay’la telefonla konuştuğumda bana “Paris’e geç” dedi. Bir telefon numarası verdi. Telefon numarası büyükelçiliğin çıktı. “Oradan Bülent’i iste” dedi. Tabi o zamanlar telefon dinleme yok, bilinmiyor, varsa da biz bilmiyoruz. Aradım, benimle görüşmedi. Beni bir yere yönlendirdi, Saint Denis caddesinde bir yere. Orada Marmaris restorandı galiba. Orada iki kişiyle görüştüm. Beni Koçgiri Kıraathanesi diye bir yere yönlendirdiler. Orada takıl bak ne var ne yok falan. Ondan sonra iltica etmemi istediler.
FÖ: Bilmiyorum. O zaten bize önceden söylenmez. Şuvazi diye bir mahalle vardı, Çinlilerin yoğun olduğu bir yer. Orada bir eve yerleştirildim.
FÖ: Yok, izleme amaçlı. Ben çok dikkat çeken bir tip oldum. Bir kere gittim, Samsunlu bir adam, şive bu. Herkes soruyor sen ne yapıyorsun, diyorum çay içeceğim falan. Dedim ben burada durmam. Ondan sonra benim iltica etmemi istediler. Kendileri yazdı iltica başvuru dilekçesini. Klasik “Kürdüm, zulüm görüyoruz” falan. Orada pasif bir görevdeydim, aktif bir şey yapmadım. Ondan sonra Türkiye’ye yönlendirdi Bülent. Bütün evrakları teslim ettim, ilticayı bile kazandım, hemen verdiler, nasıl yazdılarsa dilekçeyi. Türkiye’ye geldim, Hatay Serinyol’a. Oradan da yeniden istihbarata alındım, askeri istihbarata.
FÖ: 1991 Mart gibi askere gittim bakaya olarak. Oradan Muğla’ya kaydırıldım. Kendi korumaları vardı zaten ama Kenan Evren’e, askeri koruma olarak da er statüsünde gittik. 12 hafta kaldım. Güvenilir elemanlar olduğumuz için veriliyorduk. Oradan da Özal’ın yazlığına, Hisarönü müydü yalan olmasın…
FÖ: Bodrum’a aktardılar beni. Orada uyuşturucu takibi işiyle uğraştım. Yabancı dilim olduğu için. Sahilde, şurada, burada çok pasif görevdeydim. Ondan sonra da karargah bünyesine alındım. Öyleydi.
FÖ: 1993 Temmuz’a kadar Türkiye’deydim. Askerden 1992 Eylül’de geldim. 18 ay yaptım. Oradan yaklaşık 10 ay sonra da yurtdışına gittim. Ama bunlardan koparak gittim. Artık bunlarla bir işim yok.
FÖ: Yok, biz zaten hiçbir zaman MİT’in mensubu değilmişiz, kendimizi mensubu sanıyorduk. Mehmet Eymür öyle diyordu. Dedi ki “Sana Ziraat Bankasında bordro açtırdım, sen orada çalışıyorsun” dedi. Biri Kızılay’da biri Halkbank’ta, herkes bir yerde iş sahibi oldu. O zaman bankamatikle maaş falan da yok. Biri oraya yolluyor biri 1000 mark yolluyor biri 500 veriyor. Kullanıldık yani. Olay o.
FÖ: Sızıntı dergisi okuyan insanlardık. Muşlu biri vardı, Şeyh Sait’in torunu olduğunu iddia eden biri. Onlar Gülen cemaatine yakındı o zaman. Onlarla sohbetlerimizi hatırlıyorum. Devlete tehdit olur diye düşünmüştüm. Ben o zaman Fetullahçıların tehdit olduğunu görüyordum.
FÖ: İtalya.
FÖ: 1993.
FÖ: Ticaretle uğraştım. Şu anda anlatamayacağım şekilde Amerikalılarla temasım oldu. Uyuşturucu takibi konusunda bilgime başvurmak istediler.
FÖ: Evet, tabi. 2000’lerde.
FÖ: 19932000 arası ticaretimi yaptım.
FÖ: İtalyan filolojisinde okuyordum zaten. Alt yapım vardı. Gittim yani, gittim öyle. Sütten çıkmış ak kaşık değilim bazı kanunsuz işlere karıştım. Kıbrıs’ta olsun… O zamanki arkadaşlarım Azmi Karamahmutoğlu, Mustafa Hakan Ünser…
FÖ: Azmi’yi ben bayadır görmüyorum. En son Bodrum’da görmüştüm. Benim pek işim olacak tipler değil. Çok farklıydı.
FÖ: Evet o.
FÖ: Çerkez grubuna yakındı. Bütün ekip kolay paraya da alıştırılmıştı. İyi paralar da veriliyordu. Düşünün biz o paraları aldığımıza göre Mehmet Eymür mislini alıyordur. Mal varlığı araştırılmalı.
FÖ: Mesela. İranlı muhalifler o tarihte modaydı, Türkiye’ye kaçıyordu, Türkiye’den de Kanada, Amerika’ya gitmek için konsolosluk önlerinde bekliyorlardı. Bunlar bazı rejim muhaliflerini alıyorlardı o zaman Sabama mı?
FÖ: Hah evet. Onlara teslim edilirdi. 198990’lar. Şehremini Karakolunun üstü müydü yanı mıydı, oralar işte. Orada bir apartman dairesi vardı İranlıların. 10 bin dolar alıyorlar, çok ağır şeyleri 100 bin dolara verirlerdi. Onu Çanakkale’de bir polise teslim ederlerdi. Çan ilçesindendi galiba.
FÖ: Ekibi o yönetiyordu. Bize çok komik paralar verdiler, 200300 dolar al cebinde dursun diye. Ama alınırken görüyordum. Bir keresinde de konuşan dedi ki “Ya buna niye 10 bin dolar verdi ki? Geçenki adam bundan önemsizdi, ondan 100 bin dolar aldık.” dedi. Onlar arkada konuşuyorlar. “Ya ne bileyim, onun vardır” dedi. Hatta o, tanımıyorum o mensubu.
FÖ: Ben ve iki arkadaş Antalya’ya gönderilmiştik.
FÖ: 1989 olabilir. Orada farklı kişilerle buluştuk. Lara civarında yanılmıyorsam Karpuzkaldıran’dı yerin adı. Bir Adam bayağı dövüldü, Burdurluydu.. Arazileri askeri alana yakın bahanesiyle bir şahsın üstüne yapıldı sonra. Hatırladığım şey şuydu. Adam, ‘Burayı MİT istiyorsa ben neden şahıs üstüne yapıyorum’ demişti. Nihat adamı tokatlayıp teşkilatın üstüne mal mı yapılır lan demişti.. Bize de sonra Eymür tarafından cüzi bir para verilmişti.
FÖ: Göz hakkı demişti. İlk orada duymuştum bu cümleyi. Un Kapanı IMC blokta bir kadın noter katibi vardı. Elinde kocaman bir kayıt defteri ve önceden hazırlanmış, vekalet vs. gibi belgelerle şahıslara imzalatılırdı.
FÖ: 1993 Temmuz ayında da yolumuz kesişti. Adıyaman'lı. Eski Fındıkzade Ocak Başkanı.
Beni ve iki arkadaşımı Alanya'ya götürdü. Özkaymak otelde buluştuk. Şahıs Özkaymak ailesinin kayınbiraderi ya da enişteleri idi.
FÖ: Otelde bize yüklü bir para teklif ettiler. İstanbul’da silah vereceklerdi. Resul Kurt o zaman bu tarz işler kovalardı. Neyse bunlar isim vermeden bir dostlarının kızına Adnan Hoca'nın grubunun musallat olduğunu söyledi. Bize her türlü imkan tanınacaktı. İstedikleri onun öldürülmesi idi. O tarihte Bağdat Caddesi’nde bir evde kalıyormuş. Bizi Fındıkzade’de, Alin Döviz diye bir yere yönlendirdiler.
200 milyon ve 25000 Mark önden ödeme aldık. Bir tane Macten otomatik tabanca ki biz onu Uzi sandık ve 2 adet SIGSAUER marka tabanca verildi. Biz tüm keşifleri yaptık, Bosna'dan Şedkiç isimli bir arkadaşım da geldi ama Resul 2 yada 3 gün sonra bizim kaldığımız yere geldi iptal ediyoruz dedi, para silah hepsi sizde kalsın dedi. Panik haldeydi… Neyse, Mehmet Eymür çok güçlü falan deniliyor da o grupların içerisinde pek sevilmiyordu.
FÖ: Şöyle de bir durum da vardı. Onsuz olmuyordu anladığım kadarıyla. Şöyle kurnazdı, takip ediyorsunuzdur: Ha bire Amerika’ya atıp tutar, şöyle Amerikalı ajanı alacaktım falan… Sonra gider Washington’da çalışır.
FÖ: Ne olarak çalıştığını bilemiyorum, yaşım küçüktü o yıllarda. Sahada operasyonlara katılıyordum ama elçilikte görev aldığını biliyorum, 1990’lı yıllarda. Teşkilat içinde konuşulurdu. Ben onu seveni görmedim. Ama diyorum ya bir yerde ona yapışırlardı yine… Mesela bir olay anlatayım Avusturya’da sorgulanırken FBI ve CIA geldi sorguladı beni. Yani Avusturya egemen bir devlet dersin ama FBI ve CIA geldi, cezaevinde özel bir odada. Avukatım da vardı gerçi. 2 tane de Avusturyalı temsilci ajanın gözü önünde, benimle kimlik göstererek sorgulama yaptılar. Orada FBI mensubu kimlik gösterdi, diğer şahıs göstermedi. Orada da 1015 soru soruldu. Daha sonra Alman İstihbaratı BND’den gelen kişiler oldu, Avusturya’yla birlikte, BVT’yle. Hepsi lafı sürekli MİT’e getirmeye çalıştılar. Ben de hep kapatıyorum. Zaten video kayıtları var. Videosuz hiçbir sorgu olmadı.
FÖ: Evet kaldım.
FÖ: Yani bir ayağım İtalya’daydı…
FÖ: 1996’da İtalyan vatandaşı oldum.
FÖ: Avusturya’da bir yaşantım yok. Orada sadece 2020’de konular açıldı BND, Alman ajanlarıyla… Mehmet Eymür’ü anlatmak açısından, bana “Sen Eymür’le de çalışmışsın” dediler.
FÖ: Sonra Alman istihbaratçısı olduğunu reddettiler. Avukatım da reddetti. Zaten avukatımı buldu getirdi, benim tanıdığım bir avukat yok. O konuyla ilgili beni saçma sapan önce 24 dediler sonra 32 cinayet var dediler, faili meçhuller var… Burada bizde Almanya’daki çok mültecinin ifadeleri var dedi. Bir iki isim söylediler hiç tanımamışım.
FÖ: Türkiye’de 2017’den beri bana bulaşmış bir grup var. Klasik MİT’çiyiz diye çıkanlar veya MİT bünyesinden çıkıp, Ankara doludur bu tiplerle.
FÖ: Beni tanıyorlar, bir tanesi DEA muhbiri, alt kadro. Bir tanesi Sedat Şahin’in grubunda. Bir tanesi Cumhurbaşkanı koruması, Rizeli mi neydi.
FÖ: Ben hepsini CİMER’e verdim, telefonlarına kadar.
FÖ: Görebilirsiniz. Gönderirim. (F. Öztürk başvuru metnini Aydınlık’a gönderdi.)
FÖ: Bu ayrı. 2 tane daha var onlar kaldırılmış. İsim verdiğim için.
FÖ: Şunu demek istiyorum: Konu açıldığında ilk onun ismini verdiler. Sen onu tanıyorsun dediler. Hiram Abas, Şenkal Atasagun, Hakan Fidan falan değil direkt Eymür. Yani olmadığı dal yok onun.
FÖ: Uzlaşmadığım için. Ben orada bildirdim, CİMER kağıdında da bildirdim, bulunduğun yerin adli makamlarına git dediler.
Feyyaz Öztürk’ün iddialarını İyi Parti Kurucular Kurulu Üyesi Mustafa Hakan Ünser’e sorduk. İşte o görüşme:
Tanıyorum.
Çok eskiden.
Öğrencilik yıllarından
İstanbul’da. Ülkü Ocakları’na gelip giderdi. Sultanahmet’te halı satardı oradan da tanırdım.
Çok oldu. 1015 sene olmuştur.
Valla… Sıkıntıda olduğunu, yolda kaldığını, para göndermemi rica etti, ailesine yardımcı oldum herhalde…
Telefonla görüştüm. Pandemi döneminde. Yurtdışındaymış.
Yoktu.
Feyyaz’ın ciddi bir akıl sağlığı sorunu olabilir. Son görüştüğümüzde hissetmiştim.
Şizofreni bile olabilir…
Teşhis koyacak değilim ama çok ciddi rahatsızlığı var gibi… Devreleri yakmış gibi konuşuyor…
Yok.
Olmadı öyle bir olay.
Tanımam.
Yok
Evet lafın arasında söyledim. Çünkü abuk sabuk konuşuyordu.
Olmadı böyle bir olay.
Yok böyle bir şey. Siz haber yapmadan önce uyarıyorum, dikkatinizi çekmek istiyorum. Feyyaz’ın akıl sağlığından şüpheleniyorum.
YARIN DEVAM EDECEK