Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi bölümünden Prof. Dr. Kamil Yılmaz’a göre, bu yılı yüzde 30’un üzerinde enflasyonla bitireceğiz. 2026 sonu için belirlenen yüzde 19’luk enflasyon hedefi üst sınırının tutturulabilmesi de mümkün değil. Prof. Dr. Kamil Yılmaz ile ekonominin geleceğini konuştuk.
ENFLASYON YÜZDE 30’UN ÜSTÜNDE GELİR
Sıkı para politikasına, Şimşek programına rağmen 2025 sonunda enflasyon yüzde 30’un altına düşmeyecek. Siz enflasyon tarafında neler öngörüyorsunuz, neden istenilen düşüş sağlanamıyor?
Öncelikle uygulanan dezenflasyon programının başlangıçtan itibaren enflasyonu hızlı bir şekilde düşürmek gibi bir hedefi olmadığını biliyoruz. Programın başlangıç hedefi enflasyonu 2026 sonunda tek hanelere, 2027 sonunda da yüzde 5’in altına düşürmekti. Ancak bu hedefin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını başından beri görebiliyorduk. Şu anda elimizdeki veriler Merkez Bankası’nın 2026 sonu için belirlediği yüzde 19’luk enflasyon hedefi üst sınırının tutturulabilmesinin de mümkün olmadığını gösteriyor.
Program hedeflerinin tutturulamamasının bir nedeni dezenflasyon programının en güçlü ayağını oluşturan sıkı para politikasının önden yüklemeli olarak değil kademeli olarak sıkılaşmalı bir politika olmasının tercih edilmesi. Diğer önemli nedenleri de maliye politikası tarafında güçlü bir sıkılaşma olmaması ve sürecin gelirler politikası ve yapısal reformlarla desteklenmemesidir. Elbette, buna bir de 19 Mart’tan itibaren iktidarın yürütme ve yargı gücünü kullanarak ana muhalefet partisi ve olası Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu üzerinde uyguladığı hukuk-dışı baskının yol açtığı siyasi belirsizlik ve kur ve faiz beklentilerinde bozulmayı da eklemek gerekiyor.
Bu yılı yüzde 30’un biraz üzerinde bir manşet enflasyonla kapatacağımız kesinleşti. 2023’ten bu yana temel senaryomda 2027 yılının seçim yılı olacağı varsayıyorum. Bu nedenle hali hazırda devam etmekte olan sıkı para politikası uygulamasının 2026’nın tamamında devam etmesini bekleyebiliriz. Ancak 2026’nın son çeyreğinden itibaren kamu bankalarının kredi musluklarını kademeli olarak açmasını bekliyorum. Bu ise, sıkı para politikasının belli başlı makro göstergeler üzerindeki etkisini zayıflatacak bir gelişme olacaktır. O nedenle, manşet enflasyonun (şu anda kullanımda olan TÜİK’in 2003 bazlı TÜFE endeksiyle ölçtüğümüz) gelecek yıl sonunda yüzde 24 civarında gerçekleşmesi mümkün gözüküyor.
Ancak muhalefetin olası cumhurbaşkanı adayları üzerinde uygulanacak 19 Mart benzeri siyasi baskıların beklentilerin bozulmasına, döviz kurunun beklenenden daha hızlı yükselmesine ve dolayısıyla yıl sonu enflasyonun birkaç puan yukarıda gerçekleşmesine yol açabileceğini de göz ardı etmememiz gerekiyor.
ASGARİ ÜCRET AÇLIK SINIRININ YÜZDE 30 ALTINDA KALACAK
Ciddi bir gelir erimesi söz konusu. Ücretler enflasyon karşısında eriyor. Bu anlamda önümüzdeki günlerde vatandaşı nasıl günler bekliyor?
Toplumun geniş kesimi için belirleyici olan, ücret ve maaş artışlarının fiyat artışlarının gerisinde kalmasıdır. 2024 ve 2025’te reel ücretlerin baskılanması geçim şartlarını belirgin biçimde zorlaştırdı. Buna karşılık, yüksek reel faiz ortamında tasarruf edebilen daha dar bir kesimin gelirinin artması, gelir dağılımındaki bozulmayı daha görünür hale getirdi.
Somut bir örnek vermek gerekirse: Asgari Ücret Tespit Komisyonu kararına göre asgari ücrete yüzde 27 artış öngörülüyor. Cumhurbaşkanı tarafından bir revizyon yapılmazsa 2026 asgari ücreti 28.075 TL olacak; Türk-İş’in Kasım ayı için hesapladığı 29.878 TL’lik açlık sınırının yaklaşık yüzde 6 altında kalacak. Yıl içinde ikinci bir artış yapılmadığı varsayımıyla, enflasyon devam ettiği için asgari ücretin yıl sonuna doğru açlık sınırının yaklaşık yüzde 25–30 altında kalması kuvvetle muhtemel.
Bu olumsuz tablo vatandaşın 2026’daki sıkıntılarını üç açıdan artıracaktır. İlk olarak, reel gelirdeki düşüş zorunlu tüketim dışındaki harcamaların daha da kısılması ve yaşam standardı kaybına yol açacaktır. Gelirin yetersiz kaldığı yerde, kredi kartı, tüketici kredisi, kira/aidat vb. kanallardan vatandaşın borçluluğunda ve gecikmelerde artış kaçınılmaz olacaktır. Son olarak, yetersiz beslenme ve eğitim/sağlık harcamalarının kısılması nedeniyle özellikle çocuk ve gençler üzerinde kalıcı sosyal maliyetler artacaktır.
Kısa vadede vatandaşı rahatlatacak kalıcı çözüm, ücret ayarlamalarının enflasyon patikasıyla uyumlu hale getirilmesi, düşük gelir gruplarına daha hedefli sosyal destekler ve en önemlisi enflasyon beklentilerini kalıcı biçimde düşürecek tutarlı bir programdır.
İŞSİZLİK ARTACAK
İşverenler, reel sektör tarafına baktığımızda o tarafta da işler iyi gitmiyor. İflaslar, konkordatolar artıyor. Maliyetler yükseliyor. İşverenler açısından nasıl günler yaşanacak, daha fazla iflasla, işsizlikle karşılaşabilir miyiz?
Reel sektörde özellikle KOBİ’ler ve iç pazara çalışan sanayi firmaları finansman zorlukları (finansmanın maliyeti ve finansmana erişim) ve zayıflayan iç talep gibi iki ana kanal üzerinden baskıyı hissetmekteler. Yüksek faizler işletme sermayesi ihtiyacını pahalılaştırırken, seçici kredi uygulamaları birçok firmada nakit akışını zorlaştırmaktadır. TL’nin reel değerlenmesi ve kurun kontrollü artışı ise ihracatçıların rekabet gücünü zayıflattığı için kapasite kullanımını ve kârlılığı aşağı çekmektedir.
Bu koşullarda konkordato ve iflas başvurularının artması şaşırtıcı değildir. 2026’nın büyük bölümünde de bu eğilimin tamamen tersine dönmesi düşük bir ihtimaldir. İstihdam cephesinde ise daha çok “sessiz ayarlama” (fazla mesai azaltımı, kısa çalışma, yeni işe alımları durdurma) ve belirli sektörlerde işten çıkarmalar görebiliriz. Dolayısıyla işsizlik oranında yukarı yönlü riskler var.
Rahatlama ne zaman gelebilir? 2027 seçimleri yaklaştıkça suni ve geçici bir yavaşlama gelecektir. Mevcut patika korunursa 2026’nın son çeyreğine doğru kamu bankaları üzerinden kademeli bir kredi gevşemesi ve yeniden yapılandırma/uzlaşma mekanizmalarının daha aktif kullanılması gündeme gelebilir. Bu, iflas dalgasını tamamen bitirmese de hızını kesebilir. Ancak seçim sürecinde enflasyon yine yükseleceği için seçim sonrasında ilk iş yine enflasyonla mücadele olacağı için bu iyileşme geçici olacaktır. Kalıcı iyileşme için öngörülebilirlik ve güven kanalı kritik unsurlardır: hukuk güvenliği, düzenleyici belirsizliğin azaltılması, vergi/teşvik mimarisinin sadeleştirilmesi ve finansmana erişimde şeffaflık olmadan “yüksek faiz–düşük talep” ortamının reel sektör üzerindeki baskısı devam eder.
2026 2025’TEN FARKLI OLMAYACAK
2026 yılı için uzmanlar genelde daha olumsuz bir senaryo çiziyor. Sizce 2026 Türkiye ekonomisi, vatandaş ve reel sektör açısından nasıl bir yıl olacak?
2026’nın, 2025’ten çok farklı bir yıl olmasını beklemiyorum: Enflasyonun düşmeye devam etmesini ve yılı %24 ile kapatmasını, büyümenin ise 2025 büyümesinin biraz üzerinde (%4,2 civarında) gerçekleşmesini mümkün görüyorum. Sıkı para politikasının tek başına iç talep ve kredi büyümesi üzerinde sınırlayıcı etkisi yetersiz kalmaya devam ediyor. Yatırım iştahında zayıflama, istihdam artışında yavaşlama ve şirket bilançolarında stres devam etse de hizmet ve inşaat gibi iç talebe bağlı sektörlerde talebin daha güçlü seyretmesi büyümenin de görece daha güçlü gerçekleşmesi olarak karşımıza çıkacaktır.
Vatandaş açısından 2026’nın ana teması yüksek fiyat düzeyi ve gelirlerin gecikmeli uyumu olacaktır. Reel sektör açısından ise maliyet yönetimi, nakit akışı ve finansmana erişim ön planda kalır. İhracatçı için kurun seyri ve dış talep, iç pazara çalışanlar için ise kredi koşulları belirleyici olur.
Temel senaryoda yılın son çeyreğinde seçim sathı mahalline doğru yaklaşmaya başladığımız için finansal koşulların kademeli bir şekilde gevşemesi mümkündür. Bu da yılın son çeyreğinde ekonominin daha güçlü büyümesini sağlayabilir. Ancak iç siyasi belirsizliklerin artması, küresel finansal koşulların sıkılaşması veya jeopolitik/emtia şokları gibi riskler gerçekleşirse 2026 daha olumsuz bir yıla evrilebilir. Bu nedenle 2026’yı “zor ama yönetilebilir; risklere açık” bir yıl olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.
EN CAN YAKICI SORUN YÜKSEK ENFLASYON
Şu anda Türkiye ekonomisinin en can yakıcı üç sorunu nedir, çözüm için neler önerirsiniz?
Türkiye ekonomisinin en can yakıcı birinci sorunu enflasyonun ve beklentilerin kalıcı biçimde çıpalanamamasıdır. Dezenflasyon politikasının tasarımı ve uygulamasındaki eksiklikler yüzünden fiyatlama davranışı ve kur geçişkenliğinde bir değişim gözlenmemekte ve enflasyondaki atalet kırılamamaktadır. İkincisi, yanlış ekonomi politikalarıyla ivme kazanan gelir dağılımındaki bozulma ve buna eşlik eden verimlilik/ücret dengesi sorunudur. Üçüncü sorun da hukuki ve kurumsal öngörülebilirlik eksikliğidir ki, risk primi, yatırım iştahı, sermaye birikimi ve vergi tabanı üzerinde olumsuz etkisi kaçınılmazdır.
Çözüm için kısa, orta ve uzun vadede uygulanabilecek üç ayaklı bir yaklaşım gerekir. İlk olarak, para ve maliye politikaları eşgüdüm içinde, Merkez Bankası kredibilitesini güçlendiren, maliye politikasında harcama disiplini sağlayan ve dolaylı vergi/yönetilen fiyat ayarlamalarını öngörülebilir kılan bir çerçevede yürütülmelidir. İkinci çözüm önlemi olarak gelirler ve sosyal politikalara önem verilmelidir. En kırılgan kesimleri hedefleyen sosyal destekler, enflasyon patikasıyla uyumlu ücret/maaş ayarlamaları ve vergi yükünün daha adil dağılımı öncelikle uygulanmalıdır. Son olarak da yapısal ve kurumsal reformların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Hukuk güvenliğinin güçlendirilmesi, rekabet ortamının iyileştirilmesi, eğitim ve istihdam politikaları ve verimlilik artırıcı reformlar dezenflasyonun kalıcı, büyümenin de kapsayıcı bir şekilde sürdürülmesi için atılması gereken adımlardır.
MAKRO RİSK UNSURU
Türkiye’nin içine bulunduğu siyasi ortam, operasyonlar, tutuklamalar, hukuki aksaklıklar ekonomiyi nasıl etkiliyor?
Siyasi-hukuki belirsizlik ekonomiyi birkaç net kanal üzerinden etkiler: risk primi yükselir, döviz talebi artar, kur üzerinde baskı oluşur; kur geçişkenliği nedeniyle enflasyon düşüşü yavaşlar. Artan risk primi kamu ve özel sektörün borçlanma maliyetini yükselttiği için yatırım ve istihdamı da olumsuz etkiler.
Bu mekanizmayı 19 Mart 2025 sonrasında daha belirgin biçimde gördük: Merkez Bankası faiz indirimlerine başlamışken, beklentiler bozulduğu için tekrar sıkılaşmaya gitmek zorunda kaldı ve bir süre faiz indirimlerini durdurdu. TL varlıklardan çıkışın hızlanması kurda yukarı yönlü ivmeyi artırdı. Sonuçta yüksek faiz ve kur baskısı birlikte çalışarak hem enflasyonun daha yavaş düşmesine hem de bütçede faiz yükünün artmasına yol açtı.
Hukuki öngörülebilirliğin zayıflaması sadece bir “algı” meselesi değildir; doğrudan kur, faiz, enflasyon ve büyüme dinamiklerini etkileyen bir makro risk unsurudur.
SADECE EKONOMİK DEĞİL HUKUK KRİZİ DE VAR
Türkiye’nin krizden çıkması için bir kurtuluş reçetesi var mıdır?
2021’den bu yana yaşadıklarımızı yalnızca “ekonomik kriz” olarak değil, aynı zamanda hukuki ve kurumsal bir yönetişim krizi olarak görmek gerekir. Ekonomi politikası güven üzerine kurulur: Kuralların öngörülebilir olduğu, kurumların bağımsız ve hesap verebilir çalıştığı bir zeminde enflasyon da risk primi de daha kolay düşer.
Bu nedenle “kurtuluş reçetesi” tek bir teknik önlemden ibaret değildir; iki temel bileşeni vardır. Birincisi, demokratik hukuk devleti standartlarına geri dönüş ve kurumların (yargı, düzenleyici otoriteler, Merkez Bankası, TÜİK vd.) güvenilirliğinin güçlendirilmesi. İkincisi, bu kurumsal zeminde uygulanacak önden yüklemeli ve adil paylaşımı gözeten bir dezenflasyon programıdır: maliye politikasında gerçekçi sıkılaşma, gelirler politikasında hedefli destek, vergi yapısında adalet ve üretkenliği artıracak yapısal reformlar.
Bu çerçeve sağlandığında enflasyonun iki-üç yıl içinde kalıcı biçimde tek haneye indirilmesi ve sürdürülebilir büyüme patikasına girilmesi mümkündür. Aksi halde geçici tedbirlerle sorunlar ertelenir ama çözülmez.
NEFES
Kocası 'dargındık' demişti: Günlerdir aranan kayıp peyzaj mimarı Ece Gürel’in patronu da ağzındaki baklayı çıkardı!6 izlenme
Dudak üstü tüylerden kurtaran yöntem.5 izlenme
Wall Street Journal "Türkler yaşananların hesabını Erdoğan'dan sorarlarsa akıllılık etmiş olurlar!"10 izlenme
KILIÇDAROĞLU NE YAPMAK İSTİYOR?8 izlenme
Soru skandalı Meclis gündeminde: "LGS devam ederken nasıl paylaşıldı?"6 izlenme
Rıza Sarraf'ın gizli Dubai planı mektupla ortaya çıktı... Falcılara bile sormuş6 izlenme
Şehit Aileleri ve Gaziler Derneği'nden 'fesih' kararına tepki: Tek kabulümüz hesap günüdür4 izlenme
Allah ailesine sabır versin ya gencecikti daha!14 izlenme
6 kişinin öldüğü patlamada kaçış hazırlığı: İş yeri sahibi valizleriyle yakalandı
MasterChef Hasan yarışmaya veda mı ediyor
İmamoğlu ile Özgür Özel arasındaki adaylık krizi alevlendi! İzmir düğümü çözülmedi: Aday açıklanmayacak!
Motorin ve benzine zam yolda! İşte detaylar...