Tamam. Uykuya dalmıştı. Sokağa bakan iki kanatlı kapıyı açtım, geri geldim gaz lambasını söndürdüm, uzandım. Uzandım ama kulağım kapıda. Bir çıtırtı mutlak gelir diye düşündüm. Fazla geçmeden kapı hafiften gıcırdadı. “Tamam!” dedim. “Adam geldi.” Sonrasını bekle bekle bir türlü adam çıkıp gitmiyor. Meraktan patlamak üzereyim. Yardım operasyonu başarısız olacak diye ruhum gidip geliyor. Yarım saat oldu, adam kilerde bir türlü çıkmadı. Artık dayanamadım, kalkıp gittim, kilere girdim. Girdim ki, zavallı adam çuvalı sırtına almaya çalışıyor, ama bir türlü başaramıyor. Beni gördü, gözleri parıldadı:” Şunu sırtıma atamadım komşu!” dedi. Zavallı su içinde kalmış.Alnında boncuk boncuk terler dökülüyor. Yardım ettim, çuvalı sırtına yükledim. Yavaşça, sessizce kilerden çıktık. Geçtim iki kanatlı kapıyı adama açtım. Tam, bu iş tamam deyip derin bir nefes alacaktım ki, merdiven başında bizim hanım jandarma edasıyla: “Dur!” demez mi? Aman Allahım, ruhum uçtu sandım. Hanımdan korkmaktan değil, unu götüren adam, unu eşimden gizli verdiğimi anlarsa, gururu kırılır, bir daha benimle konuşmaz, diye korkuyordum. Yoksa; eşim sonra bana ne derse desin, ben alışkınım. Adam sırtında ki unla dışarı çıkmadan durdu. Ben ne kadar dua varsa bir çırpıda okudum. Geldi, adama baktı. Ne yaptı biliyor musunuz?